Gerçeğe ancak gerçek dışından ulaşılabilir…
Franz Kafka
Geçen haftaki sohbetimizin bir bölümüne konuk etmiştik onu. Kafka’yı değil Livaneli’yi. Gelin yine o yıllara gidip bugünlere bakalım yıldızlardan…
Sürgün yıllarının acılarını geride bırakıp anavatanına döndüğünde dünyada tanınan bir sanatçı olmuştu Zülfü Livaneli. Dönüş gerekçesini Milliyet Sanat Dergisi’nin 1 Mayıs 1978 tarihli sayısında yayınlanan röportajında şöyle anlatacaktı Zeynep Oral’a..:
Orada bir yabancıydım hep. Orayla bütünleşemedim. Bütünleşmek de istemedim. Kendi halkından, kendi dilinden kopuk bir sanatçının nasıl kuruduğunu, nasıl kuruyacağını gördüm… Doğada çeşitli güzellikler var. Ancak insanın bir temeli, ayağını bastığı bir yer yoksa, kökü bir toprağa dikili değilse başının dönmesi işten bile değil… Hem sanatım, hem yaşantım, tüm bakış açım Türkiye’den kaynaklanıyor, Türkiye’den soluk alıyordu…
Aradan yıllar geçecekti ve 1994 yerel seçimlerinde İstanbul’a belediye başkan adayı gösterilecekti Anadolu’ya, Anadolu türkülerine, sazına tınısına aşık bu adam. Yalnız bugünkü kadar olmasa da o zaman da çok farklı değildi Türkiye basını. Hemen harekete geçeceklerdi ve 20 yıl öncesinde Yunanistan’da Rumlarla birlikte uzo içerek sarhoş olup Türk bayrağı yaktığını uyduracaklardı. Haliyle haberini de yarın dev puntolarla birinci sayfalarını doldurarak duyuracaklardı bütün gazetelerden ve televizyonlardan. Çünkü 6. Filo’yu denize dökenler değil 6. Filo’ya secde edenler yönetecekti istanbul’u. Tabii ki hikaye sadece İstanbul’u yönetmekle de bitmeyecekti. Aynı kadrolar 7 yıl sonra Amerika’ya gidip Büyük Ortadoğu Partisi’nin eş partisini kurup, eş genel başkanlık görevini de üstlenerek Türkiye’yi yöneteceklerdi. Ve 22 yıldır devam ediyor bu tragedya hikayesi…
Hikayenin hepsi trajik de en trajik tarafı aynı cümlelerle ikinci defa anlatılıyor olması bugünlerde. 20 yıl önce “Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz” diyorlardı şimdi de “Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz” diyorlar. Hiç olmazsa başka bir cümle ile dalga geçin hafızamızla n’olur..! Mesela “Suriye bölünmez bir bütündür” diyin; valla bütün bütün yiyecek bir kitle var karşınızda hiç çekinmeyin, yerler. Yemeyenler zaten vatan haini..!
Bir de durup dururken niye “Suriye bölünmez bir bütündür” diyorsunuz ki, ya da kime diyorsunuz..? Hani Suriye’de sizden habersiz kuş uçamıyordu, bir zamanalar Irak’ta da uçamadığı gibi…
İlginçlikler de bir türlü eksilmiyor bizim ülkemizde. Ya da “yok sen şeytanın avukatlığını yapıyorsun” diyin onu bile kabul ederim. Devletin resmi haber kanalında günlerdir Suriye’den başka tek bir konu konuşulmuyor. Hava durumunu bile vermiyorlar. Asgari ücret kimsenin umurunda değil. Ülke güllük gülistanlılk. Bizim hiçbir derdimiz yok gariban Suriye’nin derdini dert etmişiz. Bir yerde yemek yerken gözüm takıldı o sahibinin sesi TRT’ye. İlk kez gördüğüm bir adam konuşuyor. Adının önünde Prof. yazıyor, altında da bir üniversitenin uluslararası ilişkiler bölümünde öğretim üyesi olduğu. Yanında da ilk kez gördüğüm üç tane kendini bir şey zanneden onun gibi görevli boş adamlar. Diyor ki sayın Prof..: “Suriye’de gelinen durum başta sayın cumhurbaşkanımızın ve onun liderliğindeki Türkiye’nin yıllardır izlediği kararlı ve istikrarlı bir dış politikanın sonucudur.” Vay anasını yaa..! Bu adam vatana millete hayırlı öğrenciler yetiştircek de onlar da vatana millete hayırlı adamlar olacaklar hemi..? Yanındakiler de başlarını sallayarak onaylıyorlar. Nasılsa salla başını al maaşını ülkesi olmuşuz ya, başka ne yapabilirler ki. Dalga geçmiyorum, gerçekten bu kepazeliği izledim. Üniversitenin hocası öyle olunca, üniversitenin rektörünü dekanını hocasını hizmetcisini tek başına atayan adam da o üniversiteye gidip öğrencilerine “22 yılda başınızı bir kere olsun önünüze eğdirmedik” diyor Erzurum’da. Sonuç bu işte…
Suriye’de gelinen sonuca dönersek, dönmeyelim hiç yaa, umurumda değil valla. Zaten sonucun ne olduğunu da bilmiyorum. Türkiye yıllardır kararlı ve istikrarlı politikalar izliyormuş ya..! Ben orada takılıp kaldım. Bir an kendime “oğlum belki sen kör bir kara cahilsin şu kelimelerin sözlük anlamlarına bir baksana” dedim. Bazen dinlerim kendimi, baktım..:
Kararlı : Kesin karar vermiş olan, kararında direnen. Kararını değiştirmeyen.
İstikrarlı : Aynı kararda olma, aynı biçimde sürme, bir düzende devam etme, stabilizasyon.
Valla öyle yazmış sözlüğünde Türk Dil Kurumu. Yani; Kardeşim Esad, Katil Eset, Dostum Esat, Eniştemden öğrendim, beni kandırdılar, millettim de rabbim de beni affetsin, İstanbul’a ihanet ettik, İstanbul’u dünyanın çekim merkezi yaptık, vs., vs., vs…
NATO'nun ne işi var Suriye’de..?
NATO, Suriye’nin Suriyelilre ait olduğunu, Yahudilere ait olmadığını(!) tespit ve tescil için oraya girmelidir…
Ben bu yazıyı yazarken Sisi denilen zalim kişi de Dostum Sisi mi olmuş, kardeşim Binali mi onu henüz teyit ettiremedim gurbet ellerde…
Gerçekten 22 yıllık kararlılık ve istikrar abidesi…
Hem de sadece dış politikada değil her politikada. Eğitimde, terörde, ekonomide, imamhatipte… 17-25 Aralık’tan önce de sonra da…
Sonuçta sadece Kafka’ya göre değil, Nietzsche’ye göre de, Freud’a göre de, Yaşar Kemal’e göre de Mustafa Kemal’e göre de aynı. Biraz düşünebilen aklı başında olan bütün insanlara göre de..: Size dayatılanları doğru kabul edip, dayatanlara biat ederseniz gerçeğe asla ulaşamayacaksınız…
Ya da boş verin yaa..! Benim Türkçe bilmediğimi sayın da kapatalım…