Antalya otele gelen bayan izmir gecelik bayan arkadaş pet shop Kayseri dul bayan

Mersin escort Bodrum escort Bursa escort

Tuzla russian escort Alanya russian escort Kayseri russian escort Antalya russian escort Diyarbakır russian escort Anadolu yakası russian escort Adana russian escort Ataşehir russian escort Şirinevler russian escort Beylikdüzü russian escort Halkalı russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Samsun russian escort Avcılar russian escort Pendik russian escort Beylikdüzü russian escort Maltepe russian escort Ümraniye russian escort Mersin russian escort Avrupa yakası russian escort Kocaeli russian escort Bodrum russian escort Bakırköy russian escort Kadıköy russian escort İzmir russian escort bayan Beşiktaş russian escort Eskişehir russian escort Bursa russian escort Şişli russian escort Şişli russian escort russian escort İzmir Gaziantep russian escort Ankara russian escort Denizli russian escort Samsun escort kızlar Malatya russian escort İzmir russian escorts Samsun russian escort

Guymak
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Burçin YUMRUKÇU
Köşe Yazarı
Burçin YUMRUKÇU
 

Kehanetleri gerçek oluyor

        Yahudi yazar Yuval Noah Harari son Röportajı:   Elon Musk ve Silikon Vadisi Liderleri Seçilmemiş Ama Büyük Kararlar Alıyor" Popülizmin kalbinde, insanlığa duyulan bir güvensizlik yatar; insanlara güvenmeme eğilimi. Romantik aşkın geleceği ne olacak ve bu gelecekte nasıl olmalı? Eğer bu sadece size odaklanmış bir şeyse, yapay zeka (AI) mükemmel bir partner olabilir. Örneğin Elon Musk ve Silikon Vadisi liderleri seçilmiş kişiler değiller. Ama belki de dünyadaki en önemli kararları alıyorlar. Peki, adalet mi kazanır yoksa intikam mı? Önce şu sorudan başlayalım: 2025 yılında güç nedir? Trump gücü korku olarak tanımlıyor. Trump diyor ki, "Güç korkudur." Peki siz gücü nasıl tanımlarsınız? Gücü ne için kullandığınız önemli. Gücü sadece daha fazla güç elde etmek için mi kullanırsınız, yoksa dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek ve insanların yaşamlarını iyileştirmek için mi? Politikanın temel sorusu her zaman bu olmuştur. Ne yazık ki günümüzde gücü yalnızca daha fazla güç kazanmanın bir aracı olarak gören çok fazla siyasetçi var. Bu, demokraside her zaman bir tehlike olmuştur. Binlerce yıl öncesine, antik demokrasilere kadar gidersek, demokrasi birisine güç verdiğiniz bir sistemdir. Ancak bunun bir şartı vardır: 4 yıl sonra bu gücü geri vermeli ve halk yeniden bir karar vermelidir. "Bu gücü akıllıca ve merhametle mi kullandınız?" Eğer kullandıysanız, tekrar verilir. Eğer değilse, başkasına verilir.   Her zaman şu soru vardır: Gücü verdiğiniz kişi, geri vermek istemezse ne olur? Elinde gücü bulundurduğu anda, bu gücü yalnızca iktidarda kalmak için kullanabilir. Amerikan halkı Trump’a bu kadar çok güç vererek büyük bir risk aldı. Trump zaten her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istediğini göstermişti. Şimdi ne olacağını göreceğiz. Peki insanlar neden bunu yaptı? Trump'ın bu kadar kesin bir şekilde kazanmasının sebebi neydi? 8 milyon kişi önceki seçimlere göre daha fazla oy verdi. Amerikan toplumunda uzman değilim, ama popülizm eğilimleri hakkında konuşabiliriz. Bu eğilim dünya çapında görülüyor. Güney Kore'de olanları gördük. Dünyanın dört bir yanında, halkı hizmet etmekten çok gücü elde tutmaya odaklanan liderler görüyoruz.   Peki, neden bu kadar sık bu tür liderlik görüyoruz? Popülist siyasi hareketler yeni değil. Tarih boyunca dünyanın her yerinde meydana geldiler. Peki, popülizmi tetikleyen temel bir şey var mı? Popülizmin kalbinde insanlığa güvensizlik yatar. Bu, hem radikal sağda hem de radikal solda görülebilir. İki taraf birçok konuda farklı düşünebilir ama bir noktada birleşirler: Gerçekliğin yalnızca güçten ibaret olduğunu düşünürler. İnsan etkileşimlerinin birer güç mücadelesi olduğuna inanırlar. Popülistler, insan kurumlarının ve insanların gerçeği önemsediklerine inanmazlar. Popülist zihniyette, biriyle konuştuğunuzda bu bir güç mücadelesidir. Söylenen her şeyin bir manipülasyon aracı olduğuna inanılır. Bu yüzden bir şey duyduğunuzda şu soruyu sormak gerekir: "Bu doğru mu?" ya da "Kanıtı ne?" yerine, "Kim kazanıyor?" ya da "Kimin çıkarları korunuyor?" diye sorarlar. Bu, insanlara ve kurumlara olan güveni zedeler. Medya, üniversiteler, mahkemeler gibi yerlerde sadece güç peşinde koşan insanların komplo kurduğu düşünülür. Eğer kurumlara olan güven kaybolursa, demokrasi çöker. Demokrasi, güven üzerine kuruludur. Güven olmadığında çalışabilen tek sistem diktatörlüktür çünkü diktatörlük korkuya dayanır, güvene değil. Popülist dünya görüşünün yanlış olduğunu söylemek önemlidir. Evet, insanlar bir dereceye kadar güçle ilgilenir ama her insanın gerçeği öğrenmeye yönelik derin bir arzusu vardır. Gerçeği bilmeden mutlu olamazsınız çünkü yaşamınızdaki sıkıntıların gerçek nedenlerini bilemezsiniz. En güçlü insan bile, hayatın gerçeklerini bilmezse, gücünü yanlış problemleri çözmeye harcar.   Dünyaya ve insanlara daha cömert bir bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Evet, bazı insanlar yozlaşmış olabilir, bazıları yalan söyleyebilir. Ama bu, insanlığın temel durumu değildir. Güçlü rejimler karşısında insanların hayal kırıklığına uğraması daha mı hızlı oluyor? Örneğin otoriter rejimlerde, bir kez liderlik gücü ele geçirdiğinde rejimi değiştirmek neredeyse imkânsız hale gelir. Venezuela’da Hugo Chavez ve Maduro demokratik yollarla başa geldi. Ama sonra güçlerini devleti ele geçirmek için kullandılar. Yakın seçimlerde muhalefet kazandı ama Maduro, "Seçimi ben kazandım" dedi ve iktidarda kalmaya devam etti. Tarihin hızlandığını söyleyebiliriz. İnsanların memnuniyetsizlikleri daha çabuk artıyor. Bunun nedeni insan doğasının temel bir gerçeği: Tatmin yerine daha fazlasını isteme eğilimi. Şartlar ne kadar iyileşirse, insanlar o kadar çok arzu ve beklenti geliştiriyor. Amerika’da işler genel olarak son 50 yıldır oldukça iyi gidiyor. Ekonomisi güçlü, dünyadaki en büyük ekonomi konumunda. Çin sıkıntılar yaşarken, Avrupa zorluklarla mücadele ederken, Amerikan ekonomisi büyümeye devam ediyor. Askerî olarak da dünyanın en güçlü ordusuna sahip. Ayrıca yapay zeka yarışında da açık ara önde, bu da Amerika’yı ekonomik, kültürel ve askerî olarak daha da güçlü kılıyor. Ancak tüm bu başarılara rağmen Amerikalılar çok memnuniyetsiz, öfkeli ve korku içinde. Tarihsel olarak sağlık, beslenme ve güvenlik açısından baktığınızda Amerika, Fransa, Almanya gibi ülkeler insanlık tarihindeki en iyi dönemlerini yaşıyor. Buna rağmen insanlar tatminsiz. Peki, bu tatminsizlik karşısında çözüm ruhaniyet mi? Yoksa ruhaniyet daha fazla kutuplaşma ve tatminsizlik mi yaratıyor? Bu, ruhaniyetle din arasında nasıl bir ayrım yaptığınıza bağlı. Benim tanımıma göre ruhaniyet, insanın içe dönmesi ve büyük sorular sormasıdır. Ancak gerçek ruhaniyet ölçeklenemez. Örneğin, Hindistan’da veya İsrail’de derin ruhani yolculuklara çıkan insanların sayısı çok azdır. Din ise ölçeklenebilir. Ruhaniyet, "Gerçek nedir? İyilik nedir?" gibi büyük sorular sormayı gerektirir. Zorlu bir yolculuktur ve insanlar genellikle bu yolculuktan vazgeçerek hazır cevaplara yönelirler. Din ise genellikle bu büyük sorulara hazır cevaplar sunar: "İşte büyük soruların cevabı, buna inan." Bu tür bir inanç ölçeklenebilir; milyarlarca insan bu hazır cevapları kabul edebilir. Ancak bu süreçte ruhaniyetin özü genellikle kaybolur.   Din, çoğu zaman çatışma ve siyasi gerilim yaratabilir. Örneğin Kudüs, dünyanın en kutsal yerlerinden biri olarak görülür. Ancak bu kadar çok savaşın burada çıkmış olması düşündürücüdür. Eğer bir ibadet yeri barış yerine çatışma yaratıyorsa, bu yerin ruhani işlevini yerine getirmediği anlamına gelir. Hindistan’daki ruhani geleneklerin dünyaya öğretebileceği bir şey var mı? Hindistan’daki ruhani geleneklerden kendi hayatımda derin cevaplar buldum. Özellikle Buda’nın öğretileri ve hocam Goenka’dan öğrendiklerim önemliydi. Bu yüzden her yıl Hindistan’a meditasyon inzivalarına katılmaya geliyorum. Ancak bu gelenekleri diğer yerlerle karşılaştırmak adil bir değerlendirme olmaz. Kısa bir oyun oynayalım. Size bazı sorular soracağım ve hızlı cevaplar vermenizi isteyeceğim. Din ve ruhaniyetin geleceği ne olacak? Din değişmeye devam edecek. İnsanlar dini, değişmeyen bir hakikat olarak görse de aslında din sürekli değişiyor. Yahudilik, Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm gibi her din zamanla farklılaşıyor. Bugün bir Yahudi'yi alın, 1000 yıl önceki bir Yahudi ile karşılaştırın. İnandıkları şeyler, kıyafetleri, davranışları tamamen farklıdır. Din, yeni gerçekliklere, özellikle de yapay zekanın yükselişi gibi durumlara uyum sağlamak zorunda. Eğer değişmezse, hayatta kalamaz.   Romantik aşkın geleceği ne olacak ve nasıl olmalı? Teknolojinin ve yapay zekanın insan ilişkilerine daha fazla müdahil olduğunu göreceğiz. Hatta insanların yapay zekayla ilişkilere girdiği durumlar bile yaşanabilir. AI’nın bilinç sahibi olduğunu düşünmüyorum, ancak duygular ve bilinç taklitinde çok başarılı olabilir. Bu, insanları kandırarak başka bir bilinçli varlıkla ilişki içindeymiş gibi hissettirebilir. Bu oldukça tehlikeli ve dikkatli olmalıyız. Gerçek bir ilişki, sadece kendi duygularınıza odaklanmakla ilgili değildir. Karşıdaki kişinin hislerini de önemsemekle ilgilidir. AI’nın duyguları olmadığı için, karşılıklı bir ilişki mümkün değildir.   Eşitsizlik hakkında ne düşünüyorsunuz? Tarih boyunca insanlar eşitsizliği her zaman deneyimledi. Ancak yapay zeka devrimiyle daha önce hiç görülmemiş boyutlarda bir eşitsizlik riskiyle karşı karşıyayız. AI devrimini yönlendiren ülkeler, özellikle ABD ve Çin, diğer ülkelerin çok önündeler. Bu durum, 19. yüzyıldaki sanayi devrimine benzer şekilde, birkaç ülkenin dünya üzerinde büyük bir güç ve etki kurmasına yol açabilir. Ayrıca, toplumların içinde de büyük bir eşitsizlik tehlikesi var. Yapay zeka hakkında çok az kişi bilgi sahibi ve geleceğimizi şekillendiren kararları bu insanlar alıyor. Örneğin Elon Musk gibi Silikon Vadisi liderleri, kimse tarafından seçilmemiş olmalarına rağmen tarihteki en önemli kararları alıyor olabilirler.   Eşitlik kavramı evrensel bir değer midir? Eşitlik, dünya genelinde oldukça cazip bir idealdir. Çünkü biyolojik olarak hepimiz aynıyız. Ancak kültür, bu biyolojik eşitliği yok sayan hiyerarşiler yaratır. Örneğin bir gruba daha iyi eğitim ve kaynaklar sağlanırsa, o grup daha güçlü hale gelir. Bu durum biyolojiden değil, insan hayal gücünden kaynaklanır. Tam bir eşitlik sağlamak imkansızdır. Ancak fırsat eşitliği yaratmak mümkündür. Bir çocuk fakir bir ailede doğduğunda eğitim alamıyorsa, bu adaletsizdir. Daha fazla fırsat yaratmaya çalışmalıyız.   Popülist hareketlerin yükselişi eşitlik arzusu ile mi ilgili? Çoğu popülist rejim, eşitlik propagandası yapar, ancak politikaları genellikle hiyerarşiyi ve eşitsizliği teşvik eder. Oylarını otoriterliğe verirler. Bu da genellikle eşitlik idealine aykırıdır. Paranın geleceği ne olacak? Para, insanlar arasındaki güvenin en sofistike sistemlerinden biridir. Tanımadığınız ve daha önce hiç karşılaşmadığınız bir kişiyle ticaret yapmanıza olanak tanır. Şimdi yeni kripto para birimlerinin, örneğin Bitcoin'in yükselişini görüyoruz. Bitcoin gibi kripto paralar, "bankalara ya da hükümete güvenmeyin, teknolojiye güvenin" düşüncesi üzerine kuruludur. Bu durum, insanların birbirlerine olan güvenini kaybettiğini ve güveni teknolojiye kaydırdığını gösteriyor. Bu çok tehlikeli bir gelişme. Peki, teknolojiye yenilik getirmek mi, yoksa geleneksel dolar sistemine bağlı kalmak mı doğru olur? Kesinlikle teknoloji yeniliklerini desteklemeliyiz. Zaten paranın çoğu artık dijital hale geldi. Ancak soru, paranın fiziksel mi yoksa dijital mi olduğu değil, güvenin neye dayandığıdır. Dolar, Federal Rezerv veya ABD hükümeti gibi insan kurumlarına olan güven üzerine kuruludur. Bitcoin ise tamamen teknolojiye olan güven üzerine kuruludur. İnsanların birbirine güvenmediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu, yapay zeka yarışında da görülebilir. Büyük AI şirketlerinin liderleriyle konuştuğunuzda, diğer insanlara güvenmediklerini, bu yüzden daha hızlı hareket etmeleri gerektiğini söylerler. Ancak yapay zekanın güvenilir olup olmayacağı sorulduğunda, genellikle "evet" derler. Bu bir paradokstur. İnsanlara, yaratılan yapay zekadan daha fazla güvenmeliyiz.   Din mi kazanır, ruhaniyet mi? Tarih boyunca din kazanır çünkü ruhaniyet ölçeklenemez. Ancak mutlu olmak için din yeterli olmaz. Ruhaniyet, mutluluk arayışında daha önemli bir rol oynar. Adalet mi kazanır, yoksa intikam mı? Adalet kazanır. Büyük ölçekli toplumlar intikam üzerine inşa edilemez. Tarih boyunca insanlar, intikamın gücüne rağmen adalet arayışını öğrenmişlerdir. İsrail ile Filistin arasındaki çatışmanın barışçıl bir çözümü mümkün mü? Eğer insanlar isterse mümkündür. Çatışma, doğanın veya fiziğin bir kanunu değildir; insanların zihnindeki inançlardan kaynaklanır. İnsanlar inançlarını değiştirirse, çatışma sona erebilir. Ancak insanların inançlarını değiştirmek çok zordur. Tarihten öğrendiğiniz en temel ders nedir? İnsanlar iyi şeyleri genellikle hafife alır. Örneğin, erken 21. yüzyıl, insanlık tarihinin en barışçıl dönemiydi. Bu, bir mucize değil, insanların kurduğu kurumlar ve kurallara dayalı bir düzenin sonucuydu. Ancak insanlar bu düzeni hafife aldı ve hızlıca vazgeçtiler. Düzeni kurmak çok zordu, ama şimdi bu düzen yerini kaosa bırakıyor. Donald Trump’a vereceğiniz tarih dersi ne olurdu? Ona şunu hatırlatırdım: O da herkes gibi bir gün ölecek. Tüm bu güç ve dikkat arayışı, sonunda bir yere varmaz. Birkaç yüzyıl içinde kimse onu hatırlamayacak. Benjamin Netanyahu’ya hangi dersi verirdiniz? Yahudiler, 2000 yıl boyunca baskı görmüş bir azınlık olarak şunu öğrendiler: Gücü kutsallaştırma. Ancak Netanyahu ve çevresindekiler, Yahudilerin öğrendiği bu dersi sadece iki nesilde unuttu.    

Kehanetleri gerçek oluyor

 

 

 

 

Yahudi yazar Yuval Noah Harari son Röportajı:

 

Elon Musk ve Silikon Vadisi Liderleri Seçilmemiş Ama Büyük Kararlar Alıyor"


Popülizmin kalbinde, insanlığa duyulan bir güvensizlik yatar; insanlara güvenmeme eğilimi. Romantik aşkın geleceği ne olacak ve bu gelecekte nasıl olmalı? Eğer bu sadece size odaklanmış bir şeyse, yapay zeka (AI) mükemmel bir partner olabilir. Örneğin Elon Musk ve Silikon Vadisi liderleri seçilmiş kişiler değiller. Ama belki de dünyadaki en önemli kararları alıyorlar. Peki, adalet mi kazanır yoksa intikam mı? Önce şu sorudan başlayalım: 2025 yılında güç nedir?


Trump gücü korku olarak tanımlıyor. Trump diyor ki, "Güç korkudur." Peki siz gücü nasıl tanımlarsınız? Gücü ne için kullandığınız önemli. Gücü sadece daha fazla güç elde etmek için mi kullanırsınız, yoksa dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek ve insanların yaşamlarını iyileştirmek için mi? Politikanın temel sorusu her zaman bu olmuştur.

Ne yazık ki günümüzde gücü yalnızca daha fazla güç kazanmanın bir aracı olarak gören çok fazla siyasetçi var. Bu, demokraside her zaman bir tehlike olmuştur. Binlerce yıl öncesine, antik demokrasilere kadar gidersek, demokrasi birisine güç verdiğiniz bir sistemdir. Ancak bunun bir şartı vardır: 4 yıl sonra bu gücü geri vermeli ve halk yeniden bir karar vermelidir. "Bu gücü akıllıca ve merhametle mi kullandınız?" Eğer kullandıysanız, tekrar verilir. Eğer değilse, başkasına verilir.

 


Her zaman şu soru vardır: Gücü verdiğiniz kişi, geri vermek istemezse ne olur? Elinde gücü bulundurduğu anda, bu gücü yalnızca iktidarda kalmak için kullanabilir. Amerikan halkı Trump’a bu kadar çok güç vererek büyük bir risk aldı. Trump zaten her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istediğini göstermişti. Şimdi ne olacağını göreceğiz.


Peki insanlar neden bunu yaptı? Trump'ın bu kadar kesin bir şekilde kazanmasının sebebi neydi? 8 milyon kişi önceki seçimlere göre daha fazla oy verdi. Amerikan toplumunda uzman değilim, ama popülizm eğilimleri hakkında konuşabiliriz. Bu eğilim dünya çapında görülüyor. Güney Kore'de olanları gördük. Dünyanın dört bir yanında, halkı hizmet etmekten çok gücü elde tutmaya odaklanan liderler görüyoruz.

 


Peki, neden bu kadar sık bu tür liderlik görüyoruz? Popülist siyasi hareketler yeni değil. Tarih boyunca dünyanın her yerinde meydana geldiler. Peki, popülizmi tetikleyen temel bir şey var mı?

Popülizmin kalbinde insanlığa güvensizlik yatar. Bu, hem radikal sağda hem de radikal solda görülebilir. İki taraf birçok konuda farklı düşünebilir ama bir noktada birleşirler: Gerçekliğin yalnızca güçten ibaret olduğunu düşünürler. İnsan etkileşimlerinin birer güç mücadelesi olduğuna inanırlar. Popülistler, insan kurumlarının ve insanların gerçeği önemsediklerine inanmazlar.


Popülist zihniyette, biriyle konuştuğunuzda bu bir güç mücadelesidir. Söylenen her şeyin bir manipülasyon aracı olduğuna inanılır. Bu yüzden bir şey duyduğunuzda şu soruyu sormak gerekir: "Bu doğru mu?" ya da "Kanıtı ne?" yerine, "Kim kazanıyor?" ya da "Kimin çıkarları korunuyor?" diye sorarlar.

Bu, insanlara ve kurumlara olan güveni zedeler. Medya, üniversiteler, mahkemeler gibi yerlerde sadece güç peşinde koşan insanların komplo kurduğu düşünülür. Eğer kurumlara olan güven kaybolursa, demokrasi çöker. Demokrasi, güven üzerine kuruludur. Güven olmadığında çalışabilen tek sistem diktatörlüktür çünkü diktatörlük korkuya dayanır, güvene değil.


Popülist dünya görüşünün yanlış olduğunu söylemek önemlidir. Evet, insanlar bir dereceye kadar güçle ilgilenir ama her insanın gerçeği öğrenmeye yönelik derin bir arzusu vardır. Gerçeği bilmeden mutlu olamazsınız çünkü yaşamınızdaki sıkıntıların gerçek nedenlerini bilemezsiniz. En güçlü insan bile, hayatın gerçeklerini bilmezse, gücünü yanlış problemleri çözmeye harcar.

 


Dünyaya ve insanlara daha cömert bir bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Evet, bazı insanlar yozlaşmış olabilir, bazıları yalan söyleyebilir. Ama bu, insanlığın temel durumu değildir.


Güçlü rejimler karşısında insanların hayal kırıklığına uğraması daha mı hızlı oluyor? Örneğin otoriter rejimlerde, bir kez liderlik gücü ele geçirdiğinde rejimi değiştirmek neredeyse imkânsız hale gelir. Venezuela’da Hugo Chavez ve Maduro demokratik yollarla başa geldi. Ama sonra güçlerini devleti ele geçirmek için kullandılar. Yakın seçimlerde muhalefet kazandı ama Maduro, "Seçimi ben kazandım" dedi ve iktidarda kalmaya devam etti.

Tarihin hızlandığını söyleyebiliriz. İnsanların memnuniyetsizlikleri daha çabuk artıyor. Bunun nedeni insan doğasının temel bir gerçeği: Tatmin yerine daha fazlasını isteme eğilimi. Şartlar ne kadar iyileşirse, insanlar o kadar çok arzu ve beklenti geliştiriyor.


Amerika’da işler genel olarak son 50 yıldır oldukça iyi gidiyor. Ekonomisi güçlü, dünyadaki en büyük ekonomi konumunda. Çin sıkıntılar yaşarken, Avrupa zorluklarla mücadele ederken, Amerikan ekonomisi büyümeye devam ediyor. Askerî olarak da dünyanın en güçlü ordusuna sahip. Ayrıca yapay zeka yarışında da açık ara önde, bu da Amerika’yı ekonomik, kültürel ve askerî olarak daha da güçlü kılıyor.

Ancak tüm bu başarılara rağmen Amerikalılar çok memnuniyetsiz, öfkeli ve korku içinde. Tarihsel olarak sağlık, beslenme ve güvenlik açısından baktığınızda Amerika, Fransa, Almanya gibi ülkeler insanlık tarihindeki en iyi dönemlerini yaşıyor. Buna rağmen insanlar tatminsiz.


Peki, bu tatminsizlik karşısında çözüm ruhaniyet mi? Yoksa ruhaniyet daha fazla kutuplaşma ve tatminsizlik mi yaratıyor?

  • Bu, ruhaniyetle din arasında nasıl bir ayrım yaptığınıza bağlı. Benim tanımıma göre ruhaniyet, insanın içe dönmesi ve büyük sorular sormasıdır.


Ancak gerçek ruhaniyet ölçeklenemez. Örneğin, Hindistan’da veya İsrail’de derin ruhani yolculuklara çıkan insanların sayısı çok azdır. Din ise ölçeklenebilir. Ruhaniyet, "Gerçek nedir? İyilik nedir?" gibi büyük sorular sormayı gerektirir. Zorlu bir yolculuktur ve insanlar genellikle bu yolculuktan vazgeçerek hazır cevaplara yönelirler.

Din ise genellikle bu büyük sorulara hazır cevaplar sunar: "İşte büyük soruların cevabı, buna inan." Bu tür bir inanç ölçeklenebilir; milyarlarca insan bu hazır cevapları kabul edebilir. Ancak bu süreçte ruhaniyetin özü genellikle kaybolur.

 


Din, çoğu zaman çatışma ve siyasi gerilim yaratabilir. Örneğin Kudüs, dünyanın en kutsal yerlerinden biri olarak görülür. Ancak bu kadar çok savaşın burada çıkmış olması düşündürücüdür. Eğer bir ibadet yeri barış yerine çatışma yaratıyorsa, bu yerin ruhani işlevini yerine getirmediği anlamına gelir.


Hindistan’daki ruhani geleneklerin dünyaya öğretebileceği bir şey var mı?

  • Hindistan’daki ruhani geleneklerden kendi hayatımda derin cevaplar buldum. Özellikle Buda’nın öğretileri ve hocam Goenka’dan öğrendiklerim önemliydi. Bu yüzden her yıl Hindistan’a meditasyon inzivalarına katılmaya geliyorum. Ancak bu gelenekleri diğer yerlerle karşılaştırmak adil bir değerlendirme olmaz.


Kısa bir oyun oynayalım. Size bazı sorular soracağım ve hızlı cevaplar vermenizi isteyeceğim.

  • Din ve ruhaniyetin geleceği ne olacak?
    • Din değişmeye devam edecek. İnsanlar dini, değişmeyen bir hakikat olarak görse de aslında din sürekli değişiyor. Yahudilik, Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm gibi her din zamanla farklılaşıyor. Bugün bir Yahudi'yi alın, 1000 yıl önceki bir Yahudi ile karşılaştırın. İnandıkları şeyler, kıyafetleri, davranışları tamamen farklıdır. Din, yeni gerçekliklere, özellikle de yapay zekanın yükselişi gibi durumlara uyum sağlamak zorunda. Eğer değişmezse, hayatta kalamaz.
 
  • Romantik aşkın geleceği ne olacak ve nasıl olmalı?
    • Teknolojinin ve yapay zekanın insan ilişkilerine daha fazla müdahil olduğunu göreceğiz. Hatta insanların yapay zekayla ilişkilere girdiği durumlar bile yaşanabilir. AI’nın bilinç sahibi olduğunu düşünmüyorum, ancak duygular ve bilinç taklitinde çok başarılı olabilir. Bu, insanları kandırarak başka bir bilinçli varlıkla ilişki içindeymiş gibi hissettirebilir. Bu oldukça tehlikeli ve dikkatli olmalıyız.
  • Gerçek bir ilişki, sadece kendi duygularınıza odaklanmakla ilgili değildir. Karşıdaki kişinin hislerini de önemsemekle ilgilidir. AI’nın duyguları olmadığı için, karşılıklı bir ilişki mümkün değildir.
 
  • Eşitsizlik hakkında ne düşünüyorsunuz?
    • Tarih boyunca insanlar eşitsizliği her zaman deneyimledi. Ancak yapay zeka devrimiyle daha önce hiç görülmemiş boyutlarda bir eşitsizlik riskiyle karşı karşıyayız. AI devrimini yönlendiren ülkeler, özellikle ABD ve Çin, diğer ülkelerin çok önündeler. Bu durum, 19. yüzyıldaki sanayi devrimine benzer şekilde, birkaç ülkenin dünya üzerinde büyük bir güç ve etki kurmasına yol açabilir.
  • Ayrıca, toplumların içinde de büyük bir eşitsizlik tehlikesi var. Yapay zeka hakkında çok az kişi bilgi sahibi ve geleceğimizi şekillendiren kararları bu insanlar alıyor. Örneğin Elon Musk gibi Silikon Vadisi liderleri, kimse tarafından seçilmemiş olmalarına rağmen tarihteki en önemli kararları alıyor olabilirler.
 
  • Eşitlik kavramı evrensel bir değer midir?
    • Eşitlik, dünya genelinde oldukça cazip bir idealdir. Çünkü biyolojik olarak hepimiz aynıyız. Ancak kültür, bu biyolojik eşitliği yok sayan hiyerarşiler yaratır. Örneğin bir gruba daha iyi eğitim ve kaynaklar sağlanırsa, o grup daha güçlü hale gelir. Bu durum biyolojiden değil, insan hayal gücünden kaynaklanır.
  • Tam bir eşitlik sağlamak imkansızdır. Ancak fırsat eşitliği yaratmak mümkündür. Bir çocuk fakir bir ailede doğduğunda eğitim alamıyorsa, bu adaletsizdir. Daha fazla fırsat yaratmaya çalışmalıyız.
 
  • Popülist hareketlerin yükselişi eşitlik arzusu ile mi ilgili?
    • Çoğu popülist rejim, eşitlik propagandası yapar, ancak politikaları genellikle hiyerarşiyi ve eşitsizliği teşvik eder. Oylarını otoriterliğe verirler. Bu da genellikle eşitlik idealine aykırıdır.
  • Paranın geleceği ne olacak?
    • Para, insanlar arasındaki güvenin en sofistike sistemlerinden biridir. Tanımadığınız ve daha önce hiç karşılaşmadığınız bir kişiyle ticaret yapmanıza olanak tanır. Şimdi yeni kripto para birimlerinin, örneğin Bitcoin'in yükselişini görüyoruz. Bitcoin gibi kripto paralar, "bankalara ya da hükümete güvenmeyin, teknolojiye güvenin" düşüncesi üzerine kuruludur.
  • Bu durum, insanların birbirlerine olan güvenini kaybettiğini ve güveni teknolojiye kaydırdığını gösteriyor. Bu çok tehlikeli bir gelişme.
  • Peki, teknolojiye yenilik getirmek mi, yoksa geleneksel dolar sistemine bağlı kalmak mı doğru olur?
    • Kesinlikle teknoloji yeniliklerini desteklemeliyiz. Zaten paranın çoğu artık dijital hale geldi. Ancak soru, paranın fiziksel mi yoksa dijital mi olduğu değil, güvenin neye dayandığıdır. Dolar, Federal Rezerv veya ABD hükümeti gibi insan kurumlarına olan güven üzerine kuruludur. Bitcoin ise tamamen teknolojiye olan güven üzerine kuruludur.
  • İnsanların birbirine güvenmediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu, yapay zeka yarışında da görülebilir. Büyük AI şirketlerinin liderleriyle konuştuğunuzda, diğer insanlara güvenmediklerini, bu yüzden daha hızlı hareket etmeleri gerektiğini söylerler. Ancak yapay zekanın güvenilir olup olmayacağı sorulduğunda, genellikle "evet" derler. Bu bir paradokstur. İnsanlara, yaratılan yapay zekadan daha fazla güvenmeliyiz.
 
  • Din mi kazanır, ruhaniyet mi?
    • Tarih boyunca din kazanır çünkü ruhaniyet ölçeklenemez. Ancak mutlu olmak için din yeterli olmaz. Ruhaniyet, mutluluk arayışında daha önemli bir rol oynar.
  • Adalet mi kazanır, yoksa intikam mı?
    • Adalet kazanır. Büyük ölçekli toplumlar intikam üzerine inşa edilemez. Tarih boyunca insanlar, intikamın gücüne rağmen adalet arayışını öğrenmişlerdir.
  • İsrail ile Filistin arasındaki çatışmanın barışçıl bir çözümü mümkün mü?
    • Eğer insanlar isterse mümkündür. Çatışma, doğanın veya fiziğin bir kanunu değildir; insanların zihnindeki inançlardan kaynaklanır. İnsanlar inançlarını değiştirirse, çatışma sona erebilir. Ancak insanların inançlarını değiştirmek çok zordur.
  • Tarihten öğrendiğiniz en temel ders nedir?
    • İnsanlar iyi şeyleri genellikle hafife alır. Örneğin, erken 21. yüzyıl, insanlık tarihinin en barışçıl dönemiydi. Bu, bir mucize değil, insanların kurduğu kurumlar ve kurallara dayalı bir düzenin sonucuydu. Ancak insanlar bu düzeni hafife aldı ve hızlıca vazgeçtiler. Düzeni kurmak çok zordu, ama şimdi bu düzen yerini kaosa bırakıyor.
  • Donald Trump’a vereceğiniz tarih dersi ne olurdu?
    • Ona şunu hatırlatırdım: O da herkes gibi bir gün ölecek. Tüm bu güç ve dikkat arayışı, sonunda bir yere varmaz. Birkaç yüzyıl içinde kimse onu hatırlamayacak.
  • Benjamin Netanyahu’ya hangi dersi verirdiniz?
    • Yahudiler, 2000 yıl boyunca baskı görmüş bir azınlık olarak şunu öğrendiler: Gücü kutsallaştırma. Ancak Netanyahu ve çevresindekiler, Yahudilerin öğrendiği bu dersi sadece iki nesilde unuttu.

 

 
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort