Açıklamaları buradan özetle izleyiniz.
En büyük İslâm Düşmanına deseniz ki, Hz. Muhammed SAV'i kötüle.. İnanın bizim mezhepçi, târikatçı hocaların uydurduğu kötü hikâyeleri uyduramazlar, anlatamazlar.
Mezheb; makbul bir İslâm Àlimini dìnì tatbikâtında taklit etmektir. Bu insanlar mezhep kurma iddiasında da olmamışlardır.
İçtihat kapısı nasıl kapanır?
Velàyet-i Fâkih ile kurulan tahâkkûm helâl midir?
Gerek Sünnî, gerek Şiî, vahyi, ilim, bilim ve aklı dışlayan mülahaza ve kurumlaşmalar ne kadar meşrûdur?
Çöküşün asıl sebebi, "ham yobaz kaba softa" ve Allah ile aldatan menfaatperest şirke bulaşmış yapılardır.
Kelam (Kuran'ı Kerim'i anlama ilmi) siyaseti yönlendirmesi gerekirken maâlesef siyâset ve menfaat Kelam İlmini yönlendirmiştir.
Bu kabul edilemez.
Şiî ve Kızılbaş Kardeşler..
Hz. Ali Ra. kendinden önceki halifelere biâd etti yani itaat etti. O hakkını savunmaktan aciz bir adam mıydı da siz 1400 yıl sonra bir hakkı alma iddiàsındasınız.
1400 yıl önceki siyasî ihtilaf bu gün Müslümanları nasıl taraf ve düşman yapar, İslâm Âlimlerinin tatbikât ve beyanları ayet ve hadis gibi nasıl mütalaa edilir?
İçtihat bir zümrenin tahakküm ve dayatmasına bırakılabilir mi?
Velayet-i Fakih Kurumu fıkha uygun mudur?
Müslümana yular takıp, idrâkine müdàhale edenler màsum değildir.
Haklı katliam olamaz.
Kan, kanla yıkanmaz.
Gülümüz SAV’in Mekke'lilere muàmelesi aşikâr bir örnektir. Buyurun apaçık bir sünnet ve tatbikâttır.
Siz hiç düşman olarak İngiltere'den bahseden duyuyor musunuz? Ya ABD, Fransa, Rusya? "Bu ülkelerin bizim Medeniyet Topraklarımızda ne işi var?" diyen var mı?
Adaletle zulüm bitişiktir. Birinin bittiği yerde diğeri başlar.
PEYGAMBERİMİZ SAV 1400 YIL ÖNCE NE DİYOR..
"BİR DÜZEN KÜFÜRLE SÜRER AMA ZULÜM İLE DEVÀM ETMEZ." DİYOR.
LÜTFEN DÜŞÜNÜNÜZ.
Mekke Müşrikleri putlara tapmıyordu, Putları aracı ediyorlardı. Yani Allah'a ortak koşuyorlardı putlarını…
İslâm'ın İmàm-ı Maturidî ekol akılcı en büyük direnç merkezi İstanbul cehàlete teslim olursa bilin ki emperyalizmin kölesi olur.
Köleliğin kaynağı zulüm ve cehàlettir.
Mezhepçilik, târikat vb. fitnelerle beynimiz işgâl ediliyor.
Hamàset tuzağı ile de narkozlanıyoruz.
Ecdâdımız bu coğrafyayı yönetirken Kızılbaş, Şiî, Nusayri, Dürzî, Arap, Kürt, Türkmen, Gürcü, Çerkez, Boşnak, Ermeni, Rum vd. yok muydu?
Nasıl huzur ve barış içinde birlikte yaşadılar?
Çözüm bizde kısaca.
Mezhepçilik, Mikro-Milliyetçilik belàlarını aşmak zorundayız.
Medeniyet Coğrafyamızda en azından AB gibi bir birliğe doğru gitmeliyiz.
Emperyalizmin çaldığı topraklarda birliğimiz şarttır.
E. Yb. Halil MERT
Strateji ve Yönetim Uzmanı
Elektrik-Elektronik Mühendisi