Ergül Özel CHP genel başkanına...
Anımsayalım¸ bir yıl önce ilk kez kurultayda seçimle değişen “Genel Başkanlık” CHP ve hatta seçmen tabanında görünür bir rahatlama yaratmıştı. Kurultayın ardından yazmıştım ki “zaman ilerledikçe İstanbul Belediye Başkanının gölgesindeki bu “isim listesi değişikliğinin”, gerçek mi yoksa sözde mi kalacağını göreceğiz”.
Bütün iyi niyetime karşın, yeni Genel Başkanın, gün geçtikçe CHP’nin kuruluş ilke ve hedeflerini tam anlamadığını görmekten hüzün duyuyorum. İktidarın (partili cumhurbaşkanlığı hükümetinin-Tek Adamın-), ülkeyi getirdiği çıkmazdan “uzlaşma-iyi niyet-normalleşme” gibi insani ve duygusal ilişkilerle çıkılabileceğine hala güvenmesine artık sağduyu sahibi hiç kimse inanmıyor.
Üstelik nedeni konusunda yayılan özel yaşamıyla ilgili söylentiler, yüksek sesle dillendirilir oldu. Gerçek olmadığına inanmak isteyen benim gibi deneyimli CHP’liler ise, daha önemli bir eksikliğin kaygısını taşıyor;
1992’de CHP yeniden açıldığında partinin temel ilkelerini somutlaştıran bir slogan kabul etmiştik “CHP, Değişim Gücü”. Bu ant ile kendisini sorumlu ve yetkili görenlere yardımcı olmak dileğiyle çok önemli bulduğum bir bilimsel saptamayı paylaşmak istiyorum;
Konuya, Atatürk’ün çok bilinmeyen bir sözüyle girmem anlamlı olacaktır “Devrimin hedefini kavramış olanların, daima onu korumaya güçleri yetecektir”.
Atatürk’ün bu sözle kimi işaret ettiğinden çok daha önemli olan devrimden ne anladığımızdır. Yani, hedefi doğru anladıysak, gücümüzü o yönde kullanabilme cesaretimiz ve kararlılığımızın var olup olmadığıdır.
Önyargısız ve bilinçle bakıldığında, Atatürk’ün Anadolu devriminin hedefinin, “ulusun yaşamının çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması” olduğunu hiç kimse yadsıyamaz.
Atatürk Anıtkabirden izliyor olsaydı, hedeflediği laik demokratik çağdaş uygarlık yolundaki cumhuriyeti, son çeyrek yüzyılda yönetenler kadar olmasa da, mirasını koruduğunu iddia eden çoklarından (başta CHP Üst Yönetimi), ötürü de hayal kırıklığı içinde olacağı, ne yazık ki bir gerçek.
Her şeyden önce, ölümünden bunca yıl sonra dahi, hayatta iken çözmeye çalıştığı iki temel konunun “Türkiye’nin toprak ve ulusal bütünlüğünün tartışılmazlığının ve dinin devletteki etkisinin” Türkiye’nin sorunlar gündeminin en üst sıralarında yer alıyor olmasından derin kaygı duyardı.
Değişen zamana ve değişen koşullara uyum sağlama yeteneği, Atatürk’ün gerçek dehası idi. Dış politikada, “yurtta barış, dünyada barış” politikasından ve onun ülke çıkarları için gözetilmesinden asla kopmaz ve iç politika uğrunda kullanmazdı.
Atatürk günümüzde yaşıyor olsaydı “Müslümanlık konusunda edilen ortak bir sadakat yemininin, Orta Doğu’da oynanabilecek akıllı bir koz olduğunu düşünecek kadar, günümüzdeki Türk siyasetçilerinin bir kısmının göründüğü gibi saf (!) da olmazdı”.
Ben bu özeti, başta CHP Genel Başkanı Ö. Özel, kendisini Atatürk’ün “Devrimin Hedefini” kavramış olanlardan sayanların beş-on kez okumalarını öğütlüyorum. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamazsanız, adını binlerce kez yineleseniz de sözde kalır.
Yetmez, özümsemek ve gereğini yapmak için yürekli, açık ve ödünsüz olmak gerekir. Biliyorum ki, rastlantısal yükselenlerin bunu yapması kolay değildir. Ancak özgüveni olanlar zorlanmayacaktır. Çünkü yalnız değiller, sorumluluk alabilenler, başarmak için CHP Örgütünü inançla ve kararlılıkla arkasında bulacaktır.
Erol Çevikce