Haluk IŞIK
Harika kızlarımıza teşekkür ederken...
77 ülke var olimpiyatlarda. 15 ülkenin üstünde, 62 ülkenin altındasın. bir gümüş, üç bronz madalyayla vasat altı ve acınacak durumdasın.
Oysa...
84.98 milyon nüfusun var.
783.562 bin km2 toprağın var.
Biri yalnızca sana ait 3 denize sahipsin.
Dağların, ovaların, göllerin, nehirlerin saymakla bitmez.
İki saatlik kuş uçuşuyla çöl sıcağından step soğuğuna, imbat asudeliğinden yalçın kayaların uğultusuna ulaşabilirsin.
Yani, el alemin yapay iklim zorlama coğrafya yaratarak ulaşmaya çalıştığı tüm çeşitliliğe ve zenginliğe sahipsin.
Sonuç:
Bir gümüş, üç bronz... Vah vah vah...
Çünkü altın falan almaya giderken, cümle altın değerlerini ve onların üstünden gelişecek nesillerini mahvettin.
Hiç bir emek, liyakat, bilim, felsefe bütünlüğü kaygın olmadan, bu bütünlükle olimpiyat denen insanlık şölenine katılanlarla sidik yarıştıracağını umdun, dua ettin, dilek tuttun, mum yaktın.
Saçma sapan hamaset filmleriyle, nutuklarıyla, itibar gösterileriyle, acınası efelenmelerle var olacağını, kabul ettireceğini sandın. E oraları, burada cahil ve satılık ve kimliğini üç otuza peşkeş çeken medyaya benzemiyordu haliyle. Sen, pasaportunun bile tartışılır hale geldiği oraları, buraları sanıyordun.
Oysa onların aldıkları her altın madalyaya eşlik eden bilim kurumları var, kırdıkları her rekorun altında sanattan nasiplenmeyi başarmış yaşamlar var, göndere çektikleri bayraklarına rüzgar eşliği yapan hukukları, insan hakları, ekonomileri, doğaya saygıları var. Okuma oranları var, dünya üniversite ligi şampiyonlukları var, yeryüzü sanatına öncülük yapma gururları var, trafikte insan gibi davranma alışkanlıkları var, kadına saygı çocuğa sorumluluk var. Yalanın, talanın, liyakatsizliğin, çapsızlığın, suçun hesabını mutlaka vermek var. O yüzden spor onlar için, yaşam pastasının çiçeği, maytabı, şarkısı. O yüzden spor senin için, kimlik kişilik varoluş reklam siyaset beka propaganda aparatı
Kuşkusuz bir çoğu emperyalizmin ağa babası ama bir gerçekleri daha var: "Önce ülkem" demenin ve bunu sözde bırakmamanın erdemi, duruşu. Sen istediğin kadar kınamaya, aşağılamaya kalk, bu gerçek seni ezip geçiyor işte.
Cehalet, gericilik, faşist soytarılık onların ülkeleri için istemediği ve fakat senin bunlarla böbürlenmen için habire sana pompaladıklarıdır.
Sende bunlara ait en küçük fikir yok, idrak yok, bilinç yok; eh hal böyle olunca sana da üstteki ülkeler arasında yer yok.
O yüzden hep kof bir umutla hamhalat düşler kuruyorsun, hep şans kader kısmet armağanı başarılar bekliyorsun. Ama bu ne menem bir yüzsüzlüktür ki, sana rağmen başaranları de iki günde paçavraya çevirmeye kalkıyorsun. Onun cinsel tercihi, bunun şortu, onun makyajı diyerek, rezil cinselliğine, berbat ahlak anlayışına, çağ dışı sözüm ona değerlerine benzemedikleri için linç etmeye kalkıyorsun.
Üsttekilerle arasında bir pürüz var.
Sen unutuyor, gerekçelerini konuşamıyor, çözüm bulamıyor, yüzleşme cesaretinden kaçıyorsun. Günü kurtarmak sana yetiyor, nefes aldığına şükrederek yorganı başına çekiyorsun. Bir gün kaderin sana gülmesini bekliyor ama kılını bile kıpırdatmadan, iyi saatte olsunların seni de görmesi için dua ediyorsun.
Onlarsa, dünü unutmadıkları, bugün çalıştıkları ve geleceği tasarladıkları için senden üstte oluyorlar.
İşbu yüzden...
Mesela şu voleybolcu kızlar gibi kutup yıldızları, aslında seni kızdırıyor.
Çünkü seni hayatla ve hakikatle yüzleştiriyor.
İşbu yüzden...
Bu mucizeleri sen asla hak etmiyorsun.
Çünkü sana rağmen buralara kadar gelmelerinden aslında öfke duyuyorsun.
Ve yaratmaya çalıştığın iklimden olmalarını istiyorsun.
O iklimden değil böylesine kadınlar...
İşe yarar bir kıymık bile çıkmayacağını bal gibi biliyorsun.
Varlığın çıkmalarına değil, çıkmamalarına bağlıdır.
İşte asıl bildiğin bu.
İşte bu yüzden bir an önce, bu ülkenin hayatından çıkman ve bir daha gelmemen gerekiyor.
Alacakları olası bronz, işte o zaman bu ülkenin boynuna bir sevinç ve karakter madalyası olarak asılacak