Din nedir ?
Ege Cansen: 08 Ekim 2023
Tek kelimeyle söylemek gerekirse din, siyasettir. Siyaset ise toplumu belli bir amaca yönelik olarak eğitip yönetmektir. Yönetimin başarılı olması için yönetenin, yönettiklerine, onları hangi kurallara göre yöneteceğini açıklaması gerekir. Kişinin din diye gördüğü şey, işte bu kurallar kümesinin kurumsallaşmış halidir. Din, Akat'ça yasa ve yargı anlamına gelen “dinu” kelimesinden türemiştir. Dolayısıyla dinin sözlük anlamı “yasalar ve yargı”dır.
Bu açıdan bakılırsa din hukuktur. Bilinen adıyla şeriattır. Daha geniş bir tanımla, din, yönetenle yönetilenler arasında bağıtlanmış bir “toplumsal sözleşme”dir. Bu sözleşmeyi “kurucu yöneten” yazmıştır. Sonradan göreve gelen yöneticiler ve yönetilenler ise zaman içinde bu sözleşmeyi işlerine geldiği şekilde veya değişen dünya şartlarına uyum amacıyla değiştirirler. Bu da dinin evrim sürecidir. Hukukta “cuius regio, eius religio” diye, motamo çevirisi “ülke kiminse, onun dini” anlamına gelen bir ilke vardır. Kısaca bu, bir ülkede, oranın hakimi olanın “dini” (yasaları) geçer demektir. Bir devlet kurucusu olan Hz. Muhammed de hicret ettiği Yesrib beldesinin adını tebliğ ettiği “din”in (yasalarının) geçerli olacağı yer anlamına gelen Me-din-e olarak değiştirmiştir.
HÜKÜMDAR GÜCÜNÜ NEREDEN ALIR
Rakiplerini savaşta yenerek, bir ülkeye hükümran olan kişi, o ülkede geçerli olacak yasaları yapma gücünü silahından (kılıç hakkı) alır. Ancak bu hakimiyetini temellendirmek için silah gücünden başka bir “güç kaynağına” daha ihtiyaç vardır. Sonsuz güç kaynağı, insanların evrenin gerçek hakimi olarak kabul ettiği “İlah”tır. Savaş kazanarak başa geçen kişi, yöneteceği insanları, aslında kendisini o ilahın (Tanrı) görevlendirdiğine ikna edebilirse sorun kökünden çözülecektir. Ancak bunun için birilerinin şahitlik etmesi gerekir.
En iyisi o birilerinin, eski Mısır'da olduğu gibi “RA”nın (ilah/put) içinde bulunduğu mekanın bakımını yapan hizmetkarlar (rahipler) olmasıdır. Böylece ortaya yeni bir ittifak çıkar. Ra'nın hizmetkarı olan rahipler, firavunun, Ra (Güneş Tanrısı) tarafından seçildiğine tanıklık ederler. Firavun da bu tanıklıklarına karşılık olmak üzere onlara maaş bağlar ve tapınakların inşa ve ihyası için bütçeden ödenek ayırır. Böylece din ile siyaset bütünleşir. Bu teokrasidir. Anlamı güç “Teo/İlah”ındır demektir. İlahiyat veya teoloji sözcükleri “Teo/ilah”tan gelir.
DEMOKRASİLERDE DİN
“Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi demokrasinin en yalın tanımıdır. Bu “Hakimiyet Allah'ındır” ibaresiyle ilk bakışta çelişik gibi görünür ama değildir. Çünkü Allah, bir ülkeyi doğrudan yönetmez. Ülkenin başında (firavunlar zamanında olduğu gibi) daima insanlar vardır. Teokraside, devletin başına geçmiş bu insanlar Tanrı/Allah adına ve ona vekaleten ülkeyi yönettiklerini iddia ederler. Bunu da Tanrı tarafından yollandığını iddia ettikleri bir kitabın hükümlerine bağlı kalarak gerçekleştirdiklerini söylerler.
Ne var ki; kutsal kitaplar netice itibarıyla insanlar tarafından kaleme alınmış, asırlar boyunca insanlar tarafından tefsir edilmiştir. Mesela Protestanlık, Katoliklikten apayrı bir dindir. Sünnilik ve Şiilik de ayrı din olarak kabul edilebilir. Bu yüzden kutsal kitaplar, sağlam bir rehber oluşturmaz. Bunun yerine yol gösterici olarak bilim ve fen kullanılır. Çünkü Tanrı/Allah'ın değişmez ayetleri kutsal kitaplarda yazılanlar değil doğa yasalarıdır. Bilim ve fen aslında bu değişmez ayetleri anlatır. Anlatılanları, Yaşar Nuri Hoca'nın deyişiyle, “herkes nasibi kadar anlar”. Dini böyle değerlendirmeye “laiklik” denir.
SON SÖZ: Demokrasilerde teokrasiye yer yoktur.