üzücü bir öykü
Öğretmen Cengiz Aksakal'ın yürek dağlayan hikâyesi...
Resmi kayıtlarda 1940 Şavşat doğumlu gösterilen abim Cengiz, aslında 1938 doğumludur… Odasına girdiğimde sakalları uzamış, ölü rengini almış, çok zayıflamıştı. Bir kolunda kan, diğer kolunda serum vardı. İki ayağı ve bir eli bileğinden karyolaya zincirlenmiş, sağ kolu felçli ve bileğindeki zincir yaralarından kan aktığı için zincir vurulmamıştı.
Gözleri kapalı, ağzı açık, alt dişleri ağız içine kırık beş, üst dişleri ise dışa doğru on beş derecelik bir açıyla eğilmişti. Ağzından kan geliyordu. Alnının sol tarafında, saçlarının başladığı yerde ceviz büyüklüğünde bir çöküntü ve kanayan bir yara; üst damağında yumurta büyüklüğünde ve dilinin üzerinde yeni kabuk bağlamış bir başka yara; boynundan başlayarak kafasının her yerinde yaralar ve çizikler vardı. Üst çenesindeki kırıklar, yaşadığı korkunç şiddetin göstergesiydi.
On iki yıl aynı yatakta yattığım, ekmeği bölüşerek yediğim, sırlarımı paylaştığım abimi bu hâlde görüp hüngür hüngür ağlarken jandarmanın ‘Beş dakikanız kaldı!’ uyarısıyla kendime geldim. Zincire vurulmamış buz gibi felçli elini ellerimin arasına aldım, okşayıp öptüm ve ağlayarak konuşmaya başladım: "Abi, “Ben Müfit, sesimi tanıdın mı? Dirençli ol! Beni anlıyor musun abi?”
Hafif aralık sol gözünden yaş geldi. Söylediklerimi anladığını fark edince, sırtında yara olup olmadığını anlamak için battaniyesini iterek kucakladım. Belden aşağısı buz gibiydi. Şuuru açık olsa da ölmek üzere olduğunu anlayıp hıçkırarak ağlamaya başladım.
Jandarmalardan biri: “Görüşme bitti. Çık dışarı Moskof uşağı, pis komünist!” diyerek hakaret edip beni dışarı attı. Açık kapıdan izlediğim abim değil bir iskeletti sanki.
Ağladığımı gören nöbetçi doktora abimi İstanbul’a veya Ankara’ya götürmek istediğimi söyledim. Elimden tutup odaya alan doktor hasta kartını inceleyerek alçak sesle şunları söyledi: “Öğretmenim, beyin fonksiyonlarını kaybetmiş abiniz şu anda yaşayan bir ölüdür. İsteğinizi sıkıyönetime bildirsem hemen izin verirler. Çünkü hiçbir komutan kendi bölgesinde işkenceden ölüm istemez. Ama hastayı yatağından kaldırdığımız anda ölür. İlle ısrar ediyorsanız heyet raporu için iki fotoğraf ve nüfus cüzdanı örneğiyle başhekimliğe başvurabilirsiniz…
12 Kasımda dilekçeyi sunduğumda, başhekim odasındaki askeri tabip binbaşı gereğini yapacağını söyleyince, umutla çıkıp jandarmalara yalvararak odasına girdim. Yüzü iyice solmuş, başı buz gibi olmuştu. Seslendim, sol gözü kıpırdadı ama tepki vermedi…
Nöbetçi doktor, hemşire ve morg görevlisinin odaya girmesiyle irkildim.
Göz açıp kapayıncaya kadar zincirleri çıkarıp abimi alıp gittiler…