Yalnız kalmaktan daha kötü şeyler de vardır hayatta, ama genellikle bir ömür alır bunun farkına varmak, o zaman da çok geçtir ve çok geçten daha kötü bir şey yoktur hayatta...
Charles Bukowski
Dünyanın asıl sorunu bilgisizlik değil anlamsızlıktır. Sadece öğrenmek için okuyanlar bu anlamsızlığı derinleştirmekten başka bir şey yapmıyorlar…
Filozof Davudof
Düşünüp dururum uzun zamandan beri. İnsanlar niye yaşarlar..? Ekonomik yönden kültürel yönden, psikolojik yönden, sağdan soldan. Bildiğim bütün yönlerden düşünürüm, bütün yollardan…
Hangi yoldan düşünürsem düşüneyim hep aynı yere giderim. Nereye mi? Niye düşünüyorsun sonucuna. Sonuçta yaşamak insanın kendi seçimi değildi ki, sana ne dedim kendime yani. Aynı ağaç gibi, doğup uzayıp ölüyoruz işte. Hepsi bu kadar. Ve bunları yaparken de hiçbir şeyi kendimiz seçemiyoruz. Ne doğduğumuz yeri, ne genlerimizi aldığımız insanları, ne eşey hücresi kromozomlarımızı, ne huyumuzu suyumuzu, ne boyumuzu posumuzu, ne de dayılarımızı. Dayı olmayınca da hiçbir şey olmuyor zaten ülkemizde. O zaman gelin soruları değiştirelim. İnsan yaşarken ne yapar..? İnsan ne ile yaşar..?
İnsan yaşarken bir sürü şey yapar, herkes kendi yaptığını okusun. İnsan ne ile yaşar sorusuna ben iki şey yazabiliyorum ancak. Bir, insan bilgi ile yaşar. İki, insan anlam ile yaşar. Anlam konusunda bir şeyler yazacak kadar anlamlı bulmuyorum kendimi henüz. Umarım ileride bir gün bu konuda yazacak kadar anlam katabilirim kendime ve hayata. Bence bilgi konusunda bir şeyler yazacak kadar bilgili sayın beni de çok uzun sürmesin bu ön sevişme. Asıl konumuza başlayabilelim yani…
Bilgi sahibi olmanın iki ana yolu vardır. Okuyarak öğrenebilirsiniz ya da istemeseniz de hayat zorla öğretir size. Ben hayattan öğrenmenin daha kalıcı olduğuna inananların yanında durdum hep. Öyle sokar ki kafanıza kazık gibi, asla çıkarıp atamazsınız. Zaten çoğunu yediğiniz kazıklardan öğrenmişsiniz, hiç mümkün our mu unutmak. Ama çoğu zaman geç kalır hayat. Keşke daha erken öğretseydi dersiniz. Böyle dememek için çok okumalısınız işte. Mesela susayınca su içmeyi öğretir hayat. Oysa su susayınca içilmesi gereken bir şey değildir. Susamamak için içilmesi gereken bir şeydir o. Bunu bilmek için sadece yaşamak yetmez işte, biraz da okumak gerekir. Biraz çok ama...
Bir duvara toslayınca da ne yapmanız gerektiğini öğretir hayat size. Ama okursanız o duvara toslamadan da öğrenebilirsiniz yapmanız gerekenleri. Duvarın örülmesini engelleyemezsiniz belki ama en azından örülürken görürsünüz. Ve kimlerin niye ördüğünü de...
Kurtla kuzuyu öldürüp, çobanıyla yiyip sahibiyle ağlayan insanların ülkesine dönmemiz işte hep bu yüzdendir. Duvar örülürken seyredip, bırakın seyretmeyi harcına su taşıyıp sonra ona toslayınca cıyaklıyoruz kuyruğuna basılan kediler gibi. Oysa kendimiz basıyoruz kendi kuyruğumuza. Evet, görüyoruz biliyoruz ama anlamıyoruz işte.
Çünkü okumuyoruz...
Bazı şeyler de vardır ki ne kadar yaşarsanız yaşayın, ne kadar okursanız okuyun anlatılmaz, anlatılamaz. Anlatabilseniz de anlaşılmaz anlaşılamaz zaten, zorlamayın…
Çay, demlenir…
Türkü, söylenir…
Rakı, içilir…
Yol, gidilir…
Bazen sonucu okuyucuya bırakmak güzeldir…