Mevcut Binalar Toplam Küresel Emisyonların Yüzde 37’sini Oluşturuyor

Dünya Yeşil Binalar Haftası’na Yönelik Açıklamalarda Bulunan Dr. Kavak: 

 

Dünya Yeşil Binalar Haftası kapsamında yaptığı açıklamada Escarus Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak, 2040 yılında küresel yapı stokunun yaklaşık 2/3’ünün mevcut binalardan oluşacağını söyledi ve bu yapıların renovasyon çalışmaları ile karbonsuzlaştırılarak yeşil binalara dönüştürülebilme potansiyeline işaret etti. Yeşil binaların küresel iklim değişikliği ile mücadelede büyük bir önemi olduğunu vurgulayan Dr. Kavak, bu sayede insanların yaşam kalitesinin de arttığını belirtti.

 

Escarus Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak, yeşil binaların küresel iklim krizi ile mücadelede üstlendiği rolün yanı sıra insan sağlığı ve konforu üzerindeki olumlu etkilerine değinerek toplumun farkındalığını artırmak amacıyla her yıl kutlanan Dünya Yeşil Binalar Haftası’na yönelik açıklamalarda bulundu. 

 

Dünya Yeşil Bina Konseyi (WCBC) tarafından “Net sıfır karbon hedefine sahip, çevreye zararlı etkileri bertaraf edilmiş veya asgari düzeye indirilmiş, herkes için yaşanabilir ve konforlu yaşam ortamı sunan dayanıklı yapılar” olarak tanımlanan yeşil binalar, küresel sera gazı salımının ve enerji tüketiminin azaltılmasında önemli bir paya sahip olduğunu ifade eden Dr. Kavak, “Paris Anlaşması'nın küresel hedeflerine ulaşmak için 2050 yılına kadar binaların karbondan arındırılması gerekiyor. 2020 itibarıyla mevcut binalar, toplam küresel emisyonlarının yüzde 37’sinden sorumlu. Aynı zamanda küresel enerji talebinin yüzde 36’sını oluşturuyorlar.  Binaların ve inşaat sektörünün neden olduğu sera gazı emisyonunun yanı sıra, çoğunluğu yapı inşa etmek için kullanılan beton, çelik ve alüminyum endüstrisinin, toplam küresel emisyonların büyük bir kısmıyla bağlantısı var. Dünya Yeşil Bina Konseyi (WCBC) verilerine göre, hammaddelerin yüzde 50’si, yapılı çevre inşa etmek amacıyla inşaat malzemesi olmak üzere çıkarılıyor. Bu nedenlerle yeşil binaların iklim değişikliğinin önlenmesinde önemli bir rolü bulunuyor” açıklamalarını yaptı.

 

“Yeşil binalar insanların yaşam kalitesini artırıyor”

Dr. Kavak, sözlerine şöyle devam etti: “Yeşil binaları tasarım, inşaat ve işletme/operasyon süreçlerinin tamamında, doğal çevre ve iklim üzerindeki olumsuz etkileri en az olan, hatta mümkünse olumlu etkiler yaratabilen yapılar şeklinde tanımlayabiliriz. Bu konuda uluslararası düzeyde birçok değerlendirme ve sertifikasyon sistemi bulunuyor. Yeşil binaların konvansiyonel yöntemlerle inşa edilmiş yapılara kıyasla büyük oranda su ve enerji verimliliği sağladığını biliyoruz. 

 

Yeşil binalar düşük karbon salımına neden olurken, içinde yaşayan kullanıcılar için aydınlatma, ısıtma-soğutma, hava kalitesi ve ses anlamında konfor koşullarını artırıyor. Böylelikle yeşil binalar, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmanın yanı sıra, doğal kaynakların korunmasına ve insanların yaşam kalitesinin artırılmasına da katkı sağlıyor.” 

 

“Yapılı çevre, istihdamın yüzde 10’unu, küresel servetin ise yüzde 50’sini oluşturuyor”

İklim krizi ve yapılı çevrenin birbirini tetikleyen döngüsel bir ilişkiye sahip olduğunu ifade eden Dr. Kavak, bu konuda şunları söyledi: “Binaların enerji tüketimi ve inşaat faaliyetleri sebebiyle iklim krizine yaptığı olumsuz katkıya paralel olarak, küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu sel, fırtına, yangın gibi aşırı hava olayları inşa edilmiş yapılı çevrenin tahribatına neden olabiliyor. Dünya Yeşil Bina Konseyi’ne göre yapılı çevre, istihdamın yüzde 10’unu ve küresel servetin yüzde 50’sini oluşturuyor. Yeşil binalar ise doğal çevreyi ve kaynakları koruyan, enerji verimliliği sağlayan, karbon emisyonunu ve su tüketimini azaltan etkileri ile iklim değişikliği ile mücadelede önemli katkılar sunuyor.”

 

“Mevcut binaların da yeşil binalar olabileceği bilinmeli”

İnşa edilmiş yapılı çevrenin giderek genişlediğine dikkat çeken Dr. Kubilay Kavak sözlerini şöyle tamamladı: “Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2020 yılında yaptığı araştırmaya göre, 2040 yılında küresel yapı stokunun yaklaşık 2/3’ünü bugün var olan binalar oluşturacak. Mevcut binaların, renovasyon çalışmaları ile karbonsuzlaştırılması gerekiyor. Bu binaların enerji performanslarının iyileştirilmesi, yenilenebilir enerji kullanımına geçirilmesi, afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesi, renovasyonlar ile su verimliliğinin artırılması ve konfor koşullarının iyileştirilmesi önem taşıyor. Yeşil bina denildiğinde yalnızca yeni inşa edilen binalar akla gelmemeli, mevcut binaların da yeşil bina olabileceğinin farkında olmalıyız. Yeşil binalar sayesinde iklim değişikliği karşısında dirençli ve iklim üzerinde olumsuz etkisi bulunmayan yapılı çevreler inşa etmek ve insanların yaşam kalitesini artırmak mümkün.”